18 Mart günü; bildiğiniz üzere, Çanakkale Savaşlarının yıldönümü olması hasebiyle, aynı zamanda “şehitler günü”dür. Bizler, şimdi üzerinde yaşadığımız Cennet ülkemizde, şikayet ede ede sefa sürerken, bu güzel günleri yaşamamızı sağlayan ve eşsiz vatanımızı bize miras bırakarak şehit düşenlerin çektikleri cefaları çabuk unuttuk maalesef. Üstelik daha, ayakları öpülesi o kahramanların, öz çocukları ve torunları halen hayatta iken. Ne acı değil mi? Bu duyarsızlığımızı itiraf etmek ve o fedakar insanların ne kadar büyük birer kahraman olduklarını hatırlatmak adına, Çanakkale Savaşlarında yaşanan iki kısa olayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Rahmetle andığımız Turgut Özakman’ın "Şu Çılgın Türkler" adlı kitabında da geçen ilk anı şöyle:

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Bir Mehmetçik, en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü. Başlarını bir saniye bile siperden çıkaramayacakları kadar yoğun bir ateş altındaydılar. Asker teğmenine koştu hemen:

“Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi?”

“Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen...

“Gitmeğe değmez oğlum. Arkadaşın delik deşik olmuş baksana. Çok büyük ihtimalle ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!” dedi.

Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı. “Peki, dene bakalım!” dedi. Asker, o yoğun ateş altında fırladı siperden. Ve bir mucize oldu. Kurşun yağmuru altında, arkadaşının yanına kadar gitti. Yaralı haldeki arkadaşını sırtladığı gibi, tekrar sipere doğru koşmaya başladı. Biraz sonra birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, hemen yaralıya bir göz attı. Sonra da nefes nefese bir kenara yıkılıp kalmış askere döndü:

“Sana ‘hayatını tehlikeye atmaya değmez’ dememiş miydim? Bu zaten ölmüş...”

Asker cevap verdi:

“Değdi Komutanım, değdi!

“Nasıl değdi evladım. Arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun? dedi teğmen.

Hıçkırarak ağlayan askerin verdiği cevap,  teğmenin de gözlerini yaşartmaya yetti:

“Olsun komutanım. Gene de değdi. Çünkü yanına vardığımda, arkadaşım henüz yaşıyordu... Ve onun son sözlerini duymak, benim için dünyalara bedeldi...”

Ve, hıçkıra hıçkıra, şehit olan arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

“Geleceğini biliyordum! Geleceğini biliyordum!..”


Acizane, “Dördüncü Cemre” adlı romanında da yer alan ikinci anı ise, yine çok duygulu:

Sakarya Meydan Savaşının bittiği gün, Tabur Komutanı İsmail Hakkı Bey, akan kandan dolayı çamurlu hale gelmiş harp meydanını gezerken, bir su kaynağının başında, bitkin ve yaralı bir Mehmetçik görür. Hemen yanına yaklaşıp sorar:

“Ne yapıyorsun burada oğlum?”

 “Cephede yaralandım kumandanım. Üç gündür buradayım, bu suyu içerek yaşıyorum.” der asker.

Halsizliğinden ve halinden, askerin öleceğini anlayan İsmail Hakkı Bey’in “ne istersin evladım, senin için ne yapalım?” şeklindeki sorusuna, Mehmetçiğin verdiği cevap, belki de ciltlerce kitap yazılarak bile anlatılamayacak kadar manalıdır:

“Hiçbir şey istemem ben kumandanım. Yalnız, hemen birliğime yazı yazın. Firar etti, cepheden  kaçtı  zannetmesinler beni.”

Kumandanını oracıkta hıçkırıklara boğan ve savaşın nasıl kazanıldığının en anlamlı cevabı olan bu sözler, bu gün bizleri hıçkırıklara boğmuyor ise bir yerde hata yapmıyor muyuz acaba?..

Bir söz

Çanakkale Geçilmez...

 

Bir Şiir

Dur Yolcu

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir!

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...

                          N. Halil Onan

Bir Fıkra

Savaşta askerlerin motivasyonunu artırmak isteyen komutan, “düşman cesedi getirene ceset başına yüz lira verilecek” diye emir verir.  Herkes cepheden birer düşman cesedi getirir. Ancak Temel bir hafta sonra yirmi cesetle gelir. Komutanı  şaşırsa da takdir eder Temel’i:

Ooo Temel. Aslanım benim. Çok güzel savaştın. Bu kadar düşman cesedi getirdin. Ancak Türkiye’nin ekonomisi de bellidir. Gel bu cesetleri bize yetmiş liradan ver.

Temel heyecanla cevap verir:

“Katiyen olmaz komutanum. Zaten seksene ben aldum onlari…

Özlenen-Beklenen

Şehit ve gazilerimizin kıymetinin bilinmesi, hak ettikleri değerin verilmesi...

Askerlik Anıları

Kartal Üsteğmen, acemi birliğinde Takım Komutanı idi. Nöbetçi Subayı olduğu bir gün, yaklaşık İki yüz askeri toplamış onlara uyulması gereken kurallarla ilgili talimat veriyordu.

Birden hava bozuldu ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Kartal Üsteğmen askerlere hitaben “Sundurma altında  toplaaan!..” diye komut verdi. Askerler sundurmanın altına girdikten sonra da, gür ve tiz sesiyle onlara şöyle seslendi:

-Adam gibi oturun, gürültü istemiyorum…

 Bu sözlere, kalabalıktan bir asker cevap verdi:

-Emredersiniz komutanım!..

Sert mizaçlı ve kartal bakışlı Kartal Üsteğmen şöyle dedi:

-Tabi emredeceğim oğlum. Yalvaracak mıyım sana?..


                 K.Oğuz “Asker Gülmez Güldürür” Sayfa: 191


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.