Kurban bayramı öncesiydi. Çok kolay yorulup kısa mesafeleri yürümekle bile nefes nefese kaldığımı fark ettim. Övünmek gibi olmasın; içki, sigara ve asansör kullanmayan, çok uzun mesafeleri tempolu yürüyüşlerle kat eden, kendine iyi bakıp sporu da hayatın parçası haline getirmiş biriyimdir. O nedenle bu durumu hiç önemsemedim. Hatta “ihtiyarlıyorum galiba” diye kendimle dalga bile geçtim. Ancak süreç uzayıp nefes aralıklarım da çeyreğe düşünce, durumun vahametini anladım ve OMÜ Tıp Fakültesine gittim… 

Bu gidişim, siz değerli okuyucularımdan uzun süre ayrı kalmama neden olsa da iyi ki gitmişim. Çünkü doktorlar daha sırtımı dinler dinlemez, sağ akciğerimde ciddi bir problem olduğunu söylediler. Telaş ve aceleyle film, ultrason, tahlil derken, neredeyse ölümcül bir hastalığa yakalandığım ortaya çıkmaz mı? Tabii hemen yatırdılar ve yoğun bir tedavi uygulanmaya başlandı. Yıllardır uğramadığım hastanelere gitmeyi ve ilaç kullanmayı, oldum olası sevmem. Ama yapacak bir şey yok, sonuçta her işin başı sağlık… 

İki ayı yatarak olmak üzere, yaklaşık üç ay tedavi gördüm. Bu süre içerisinde çok farklı gözlemlerim oldu,  çok önemli tecrübeler edindim ve  çok anlamlı olaylar yaşadım…
Sağlık konusunda sürekli duyduğum olumlu değerlendirmeleri, bizzat yaşayarak gördüm. On yıl öncesine kadar, gittiğinizde kapıdan çevrildiğimiz, içeri girebilenlerin yüzüne bakılmadığı ve doktorlar bir yana, kral kesilen hastabakıcıların bile herkesi azarladığı hastanelerde resmen devrim yapılmış. Nezaket ve ilgi alaka bir yana, çıkmak isteseniz bile bırakmıyorlar. Uzun süre kalmama rağmen, misafir gibi davranıp hastalığımı titizlikle takip eden tüm personele, doktorundan hizmetlisine kadar hiç ayrım yapmadan sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum…
Elbette olumsuz yönleri de var. Devlet üniversitesi olmasına rağmen, daha bahçede otopark ücretiyle başlayan para trafiği, süreklilik arz eden bir şekilde devam ediyor. Tek kişilik odaların tamamı, iki kişilik odaların ise “TV’li olanları” ücrete tabi. Refakatçi kartı ile fakülte dışında yapılan bütün tahlil ve tetkikler de. Sağlık güvenceli olmanın hiç önemi yok. Uzun süreli tedavilerde siz hastalığın etkisiyle kilo kaybederken, cüzdanınız da bir hayli zayıflıyor…
“Bu kadar kusur kadı kızında da olur” deyip devam edelim. Uzun süren hastalığım sırasında ziyaretime gelerek ya da telefonla, mesajla ve sosyal medya aracılığıyla geçmiş olsun dileklerini ileten herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İnsan hastayken daha bir duygusallaşıyor. Sevinçleri de üzüntüleri de kat kat fazla oluyor. 

Bu duygusallığın etkisi altında, iki husus gözlerimi yaşarttı; en yakınlarımdan bazılarının habersizmiş gibi davranması ve hiç tanımadığım insanların, hastalığımı duyup ziyaretime gelmesi… 

İki husus duygularımı alt üst etti; hiç ummadığım bazı dostlarımın, hiç beklemediğim bir şekilde kayıtsız kalması ve bazı dostlarımla dost canlısı yakınlarımın, hiç gerek yokken uzak mesafelerden gelerek beni ziyaret etmesi. Uzak mesafelerden gelmelerini güçlükle engellediğim birçoğu da cabası…
İki husus aklımı başıma getirdi; bizim bilmediğimiz yerlerde, halimize şükretmemizi gerektirecek kadar zor hastalıkların olduğunu öğrenmek ve Peygamber Efendimiz(S.A.V)’in de bir hadisine konu olduğu üzere, sağlığın değerini, ancak kaybettikten sonra anlamış  olmak… 
İki güzel kelamın da ne kadar doğru olduğunu anladım; Kanuni’ye ait şiirin başlangıç beyiti olan “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısralarını ve sık sık söylediğimiz “Allah hastanelere düşürmesin ama eksikliğini de göstermesin” sözünün ne kadar gerçekçi olduğunu…
Zorlu bir süreç sonunda hastalığımın teşhisi de konuldu. Vücudumda ameliyat, biopsi, dren ve iğnelerin yol açtığı irili ufaklı yaklaşık 250 delikle hastaneden ayrılırken, iyileşmem adına bana bu acıları yaşatan doktor ve hemşirelere ayrı ayrı teşekkür etmeyi de ihmal etmedim. Doktorum da beni, “artık kendine dikkat etmen ve çok iyi bakman gerek. 60 yıllık ömrün kaldı, ona göre” diyerek güzel bir espriyle gönderdi.  Tabi ki şimdilik. Hastane serüvenine kısa bir süre ara verdik ve yakında, ameliyat da içeren çok zorlu bir süreç daha başlayacak. Siz değerli okuyucuların duaları ve yüce rabbimin şifası ile bu sıkıntıları atlatacağız inşallah. “Bir daha ne zaman buluşuruz bilinmez ama ihtimal ki yine uzun bir süre sizlerden ayrı kalacağım” diyerek sözü bağlayalım;
Bu yaşadıklarımdan sonra, benim için artık, bu güne kadar söylenmiş veciz sözlerin en güzeli şu; Her işin başı sağlık…

Bir Atasözü...
Sağlık varlıktan yeğdir.

Özlenen Beklenen...
“Her işin başı sağlık” sözünün sözde kalmaması...

Duvar Yazısı...
Sağlığın kıymetini bilmek gerek, duvara toslamadan...

Bir Şiir…

Akciğerlerim
Bir gün merdivenleri çıkarken yavaş  yavaş
Nefessiz kalıverdi sağ üst yanım ciğerim
Merdiven çıkmak değil; savaştı sanki savaş
Zehir oldu hayatım, her bir ânım ciğerim
Umutlarım tükenip kaçınca ağız tadım
Çeyrek nefesin bile değerini anladım
Ölüme yürüyorum zannettim adım adım
Sanki geri çekildi bütün kanım ciğerim
Birkaç hafta önceden haber verseydin eğer
Belki tedbir alırdım, sağlığım buna değer
Muslukları açık mı unutmuş karaciğer? 
Bu kadar suyu nasıl, çektin canım ciğerim
Helale haram katmam dua etmeden yatmam
Sana hainlik etmem milyon verseler satmam
İçkim yok, sigaram yok; sporu da aksatmam
Tütün bari içseydim çok nadanım ciğerim
Bu kadar hava atmak, de hele sana kâr mı?
Bende ne organlar var, senin haberin var mı?
Nesin ulen,  kalp misin? Yoksa atardamar mı?
Yere düştü izzetim, namım, şanım ciğerim
Bit pazarına düşsen sana değer biçilmez
Natürel  kaynak olsan bir tas suyun içilmez 
Güttüğün iki keçi ıslığından geçilmez
Neylersin bu da benim imtihanım ciğerim
Aklınca şimdi sanki ders mi verdin sen bana
Sol gösterip sağ vurmak hiç yakıştı mı  sana
Ne hallere düşürdün, şu halime baksana
Hiçbir şey istemiyor bugün canım ciğerim
Yamyam mısın nesin sen? Ciğer mi yer akciğer?
Yüreğime kor düştü gözümde kalmadı fer
Yaptıklarını ona anlatsam birer birer
Vallahi ciğerini, söker hanım ciğerim…
                             
                                       Kemal Oğuz

Bir Fıkra...
Hasta, dahiliye uzmanına gider. Doktor, hastayı sadece dinleme aletiyle dinleyerek “nefes al bırak, nefes al bırak” diyerek muayeneyi tamamlayıp ücretini ister.
Bunun üzerine hasta da parayı çıkarıp doktora uzatarak şöyle der;
“Kokla bırak, kokla bırak…”

Askerlik Anıları...
Askeri hastaneye gelen oldukça bir yaşlı kadına doktor sordu;

“Buyur teyzeciğim. Nedir şikayetin?”

Teyze cevap verdi;

“Doktor, evladım. Vallahi sol omzumla sağ dizim hariç her tarafım ağrıyor…”
                                 
                                  K.Oğuz Asker Gülmez Güldürür Sayfa:13
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.