Mutlu Huzurlu Sağlıklı Bir Toplum için Önce Bilinçli bir Toplum olmak şattır

 Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir toplum olmak, ancak bilinçli toplum olmakla mümkündür. Bilinçli toplum doğruluğa, iyiliğe ve güzelliğe duyarlı olan toplumdur. Böyle bir toplum tasavvuru ancak eğitimcilerin ve iletişimcilerin öncelikli gelen sorumluluklarıdır. Devlet; eğitim ve iletişim alanını toplumun moral değerlerine göre denetlemeli, inansan onurunu ve itibarını çiğneyecek, hatta zedeleyecek olumsuz etkenlere kesinlikle izin vermemelidir.. Bu konularda devletin ayrıca bir sorumluluğu da vardır. Bir eğitimci eğer eğitimcilik vasfını taşımıyorsa, öğrencilere kötü örnek olacaktır. İletişimciler de genel ahlak ve adab kurallarına uygun olmayan yayınları yapmaları durumunda hem kendilerinin varlık sebebine aykırı hareket edecek, hem de kitle eğitimi yapması gerekirken kullandıkları mecralarla toplumu ifsad eden duruma düşmüş olacaklardır. Bu durum ahlaki olmadığı gibi, aynı zamanda da hukuki değildir. Bunun vebali çok büyük olup, bundan konum ve ahvale göre herkes sorumludur.

 Çocuklarımızı emanet ettiğimiz eğitimciler, toplumun en önde gelen insanlarıdır. Onların herhangi bir zaafı bizi endişelendirmelidir. Eğitimciler; doğrulukta, iyilikte ve güzellikte örnek alınacak insanlar olmalıdırlar. Eğitimciler sigara içmemeli, alkol almamalı, kumar oynamamalı, kıyafetlerin, tavır ve davranışlarına dikkat etmelidirler. Eğitimciler geleceğimizi inşa eden birer değer olmalıdır. Çocuklarımızı ahlaklı, karakterli, seviyeli insanlar olarak yetiştirmek için önce kendileri de yetişmiş birer nefer olmalıdır. Bu suretle hepimiz birlikte cehaleti ortadan kaldırmalıyız.. Ahlaklı insan demek; bütün güzel melekelerini çalıştırabilen insan demektir. Ahlaklı insan zekidir. Çalışkandır. Ahlaklı insan mesleğini ancak hizmet olarak icra eden insandır. Eğitimcilerimize düşen görev ise, bu bilinçle hareket etmeleridir. Eğitimcinin küçük bir zaafı toplumumuzun gözünden kaçmamaktadır. Onun için; toplumumuzun gözünde eğitimcilerimiz itibar kazanmalı, buna karşılık itibar kaybına uğramamalıdır.

 Yayıncılar ve medyaya gelince; onların da üzerine düşen büyük sorumluluklar vardır. Hizmet ancak sorumluluk duygusuyla yerine getirilir. Bütün mecralar iletişim hizmeti verirken aynı zamanda da, doğru bilgiyi aktarmaları gereğinin bilincinde olmalıdır. Araştırmadan ve bilgiyi doğrulatmadan, mahreci kesin belli olmayan haberlerden de kaçınmalarıdır. Yayınlanan kitaplar, gazeteler, dergiler, bültenler, internet ve dijital yayınlar dahil radyo ve televizyon ancak toplumu irşad etmek için vardır. İrşad etmek toplumu bilinç düzeyini arttırmaktır. bireyin ve toplumun rüşt sahibi olmalarını sağlamaktır. Bu iletişim dairesi içine tiyatro ve sinemayı bile alabiliriz. Bir fikir veya bir potansiyel ana fikir, insanlığı yücelten duygu ve düşüncelerle bezenip işleniyorsa, medya ve diğer mecralar görevini hakkıyla yapmış sayılırlar. Yoksa sağlam ve ahlaki bir temele dayanmayan bütün projeler toplumumuz için zararlıdır. Çünkü böyle yaklaşımlar, toplumumuzu anarşi, terör ve anomiye sürükleyen bir zemin oluşturması bakımından tehlikelidir.. Bu açıdan iletişimciler, genel ahlak kurallarına ve adaba göre hareket etmelidir.. Bu tutumlarını mümkün derecede muhafazakarlık çerçevesine alabilmelidirler.. Medya marjinal tutumlardan kaçınmalıdır. Halkımız bizim yayınlarımızı seviyor ve izliyor diyemezler. Halkımız bu yayınları istiyor ve izliyor demelerinin geçerli bir mantığı olmamalıdır.. Toplumun ulvi değerlerini hiçe sayan, konuya vakıf olmayan cahil insanları konuk olarak ağırlayan medya aynı zamanda itibar kaybeder. Ne yazık ki muhafazakar medyada bile, kendi değerleri içinde çelişkiye düşebilmektedir. Yabancı filmlerdeki yatak sahnelerini makaslayarak önlem aldıklarını zannederek; filimdeki baş kahraman oyuncunun sigara içmesini alkol almasını, kumar oynamasını, gayri meşru hayat yaşamasını önleyemiyor. İşin aslına bakar isek; medya kuruluşları inanç değerlerine uygun prodüksiyon yapamıyorlar. insanlık değerleri karşısında iflas ederek, toplum karşısında itibar kaybına uğrayarak battıkça batıyorlar.

 Eğitimcilerimiz kendilerine emanet ettiğimiz çocuklarımızı, eğitimcilik ruhuna uygun bir şekilde hayata hazırlarken, kitle eğitim araçları diye adlandırabileceğimiz medya iletişim mecralarının yöneticileri de toplumun huzuru ve mutluluğu için, manevi değerleri hiçe sayarak asla yayın yapmamalıdırlar. Medyanın topluma dezenformasyonu aynı zamanda bumerang gibi kendilerine vuruyor olması demektir. Toplumu yücelten ahlak değerleriyle yayınların gerçekleştirilmesi, toplumsal bilincin yükselmesi demektir. Ancak bu suretle medya birinci derecede görevini yapmış sayılabilecektir.

 Soruyorum size eğitimcinin güzel ve bilinçli bir gençlik yetiştirerek neyin zararlı neyin yanlış olduğunun bilincinde olmasını sağlamak mı gerekli yoksa iyi yetiştirilmemiş bir toplumun yanlış ve zararlı madde ve davranışların gösterildiği filmlere makas atarak mı sigara, içki, uyuşturucu madde içilen kısımları tükrüklüyerek ilginin daha da fazla oraya kaymasını mı sağlamak lazımdır?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.